ا ّللْبَْي َتْ
ُهْ
ْد َخلَ
َ
ْأ
َلَ
ِ
ْإ
ٍ
ُ ٍرَْوََلَْوبَر
َمَد ْ
ِدي َنْ
َه … َذ ا ّللْ اْال
İSLAM MEFKÛRESİNİ DİRİ TUTALIM
Muhterem Müslümanlar!
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in insanları tevhit
inancına davetinin ilk günleriydi. Müslüman olanların
sayısı gün geçtikçe artıyordu. Müşrikler, onları
inançlarından döndürmek için her yolu deniyorlardı.
Davasından vazgeçirmek için amcası Ebû Tâlib’i,
Peygamberimiz (s.a.s)’e gönderdiler. Ancak
Resûlullah (s.a.s), hak ve hakikat yolculuğundan asla
geri adım atmadı ve kararlılığını şöyle ifade etti:
“Allah’a yemin olsun ki sağ elime güneşi, sol elime
de ayı koysalar, Allah dinini güçlendirinceye veya
bu yolda canımı verinceye kadar davamdan asla
vazgeçmeyeceğim.”1
Aziz Müminler!
Sevgili Peygamberimiz (s.a.s), bu tavrı ve
duruşu ile aslında İslam’ın bir mefkûresi, bir ideali
olduğunu bizlere öğretiyordu. Bu ideal, insanların
zihnini ve gönlünü Allah’a iman ile aydınlatma
gayretidir. İ‘lâ-yi kelimetullah, yani Allah’ın Yüce
ismini yeryüzünün dört bir tarafına duyurma
kararlılığıdır. Son peygamber Hz. Muhammed
Mustafa (s.a.s)’in örnek ahlakı ile insanlığı
buluşturma çabasıdır. Bu ideal, yeryüzünde ilim ve
hikmete, sevgi ve saygıya, şefkat ve merhamete
dayalı bir medeniyet oluşturma azmidir. Zulme ve
kötülüğe engel olma, adalet ve iyiliği dünyaya hâkim
kılma iradesidir. Nitekim Yüce Rabbimiz bu iradeye
sahip çıkmamız için şöyle buyurmaktadır: “İçinizden
hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden
bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa
erenlerdir.”
2
Kıymetli Müslümanlar!
İslam mefkûresinin dayanağı Kur’an-ı Kerim ve
Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesidir. Bu iki
kaynaktan beslenen Müslümanlar, yeryüzünde
insanca yaşamayı temin etmek için gayret gösterdiler.
Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in vefatından beş yıl
sonra Kudüs’ü zulmün esaretinden kurtarıp dâru’sselâm, barış ve esenlik yurdu kıldılar. Yedi yıl sonra
da Diyarbakır surlarına İslam sancağını dikerek
Anadolu’ya İslam güneşinin doğmasına vesile
oldular.
Değerli Müminler!
Aziz milletimiz de İslam’la şereflendikten sonra
asırlarca İslam’ın sancaktarlığını yaptı. Ecdadımız, bu
kutlu dava uğrunda yılmadan ve yıkılmadan seferden
sefere, zaferden zafere koştu. Allah’ın izni ve
yardımıyla Malazgirt’te destan yazdı. Anadolu’nun
kapılarını hiç kapanmamak üzere İslam’a açtı.
Aşılmaz denen burçları aştı, yıkılmaz denen kaleleri
yıktı ve İstanbul’u fethetti. Sevgili Peygamberimiz
(s.a.s)’in “İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu
fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden
ordu ne güzel ordudur.”3 müjdesine nail oldu.
Milletimiz imanından aldığı güçle her türlü imkâna
sahip işgalcileri Çanakkale’de büyük bir yenilgiye
uğrattı. Bütün zorluklara rağmen Millî Mücadele’den
birlik ve beraberlik ruhuyla zafer elde ederek bu
topraklardaki istiklal ve istikbalini perçinledi.
Aziz Müslümanlar!
Bugün bizlere düşen, İslam’ın öğrettiği yüce
idealleri diri tutmaktır. Birlik ve beraberliğimize,
kardeşlik ve muhabbetimize her daim sahip
çıkmaktır. Ülkemize ve milletimize kurulan tuzakları
boşa çıkartmak için her alanda güçlü olmaktır.
Kötülüğün yerine iyiliği, zulmün yerine adaleti,
nefretin yerine sevgiyi hâkim kılmaktır. Bu ulvi
değerlerin yaşandığı ve öğretildiği güçlü aile yuvaları
kurmaktır. Geleceğimizin teminatı evlatlarımızı milli
ve manevi değerlerine bağlı, topluma ve insanlığa
faydalı nesiller olarak yetiştirmektir.
Hutbemi, başta Gazze ve Filistin olmak üzere
tüm mazlumların zafere ulaşıp aziz olacağını, işgalci
zalim ve siyonistlerin mağlup olup zelil kılınacağını
haber veren şu hadis-i şerifle bitiriyorum: “Gece ve
gündüzün ulaştığı her yere İslam ulaşacaktır.
Allah, ister kerpiçten isterse deve kılından yapılsın
İslam’ın girmediği hiçbir ev bırakmayacaktır. Bu,
kimi için izzet, kimi içinse zillet olacaktır. Allah,
İslam’ı aziz eyleyecek, küfrü ise zelil kılacaktır.”4
1
İbn Hişâm, Sîret, I, 101.
2 Âl-i İmrân, 3/104.
3
İbn Hanbel, IV, 335.
4
İbn Hanbel, IV, 104.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü